24 Ekim 2014 Cuma

VİYANA

14-16/06/2013_AVUSTURYA-Viyana-

      Prag'a gitmişken yakın bir yerleri görmek istiyorduk. Çek Cumhuriyetine yakınlığı ve yıllarca Avrupanın hatta dünyanın en önemli şehirlerinden biri olmuş Viyana'yı göz ardı edemezdik. Bizim gibi Prag'dan sonra Viyana'ya gitmek isteyenler için bir kaç faydalı bilgi vermek istiyorum. Prag'dan Viyana'ya hem trenle hem de otobüsle gidebilirsiniz. Tren, otobüse göre daha hızlı fakat iki kat pahalı bir seçenek. Eğer zamanınız yoksa trenle gitmeyi düşünebilirsiniz. Biz otobüsü tercih ettik. Prag otogarı, Florence'e  şehirden metroyla  rahatça ulaşabilirsiniz. Biletler 25-30 Euro civarındaydı ama artmış olabilir.Hemen hemen her saat başı otobüs var. Yaklaşık 3,5 saat süren bir yolculuk sonrası Viyana'ya ulaştık. Metroyla direk otelimize gittik. Metro demişken bir ayrıntıdan bahsetmeyi faydalı buluyorum. Ne Prag'da ne de Viyana 'da metro,tramway ya da otobüs girişlerinde bilet kontrolü yok. Biletsiz geçişi imkansızlaştıran turnike gibi engeller de yok. Sadece biletlerinizi validate ettiğiniz yani onaylattığınız küçük makineler var her yerde.  Yani siz biletsiz geçip rahatlıkla metroya binebilirsiniz. Yalnızzzz, ara ara yapılan kontrolle biletsiz bindiğiniz ya da biletinizi onaylamadan bindiğiniz tespit edilirse yandınız. Yüklü bir miktar ceza ödüyorsunuz. Prag'da hiç bir kontrole denk gelmedik ama, Viyana'da böyle bi kontrol geçirdik. Biletlerimizi gösterip geçtik ama gösteremeyen birini gözümüzün önünde götürdüler:( Aman dikkat! biletinizi alın ve etrafta genellikle sarı renkteki otomatik makinelerde onaylatın. Birde 3 gün geçerli bir kart alarak hem ulaşım araçlarını sınırsız kullanıp hemde müzelere% 30'a varan bir indirimle gidebilirsiniz. Biz kısa süreliğine geldiğimiz için almamayı tercih ettik.
        Gelelim otelimize, Biz bir yere giderken genelde booking.com'dan araştırıp konumu, fiyatı ve temizliği iyi görünen otelleri tercih ederiz. Şu ana kadar hiç pişman olmadık. Viyana'da Schönbrunn'a  yürüme mesafesinde Star-Inn hotel'de kaldık. Gönül rahatlığıyla tercih edebilirsiniz.
         İlk gün üzerimizdeki yol yorgunluğuyla ancak  yemek yiyebildik ve biraz etrafda gezindik. İlk gün yemeğimiz, Viyana'nın en ünlü yemeği  şnitzel'di. Genelde domuz etiyle yapılıyor ama biz tavuklu olanıda severek yedik.Hemen hemen her yerde yiyebilirsiniz. Prag'da geç saatlere kadar gezebilmiştik ama akşam 7'den sonra Viyana'da pub'lar(cafe bar) dışında her yer kapanıyo ve sokaklar birden ıssızlaşıyo. Gece en fazla 10'a kadar, hareketli görebileceğiniz tek yer Stephanplatz civarı.
       Avrupa'nın en güzel şehirlerinden, bir zamanlar atalarımızın almak için çok uğraştığı ama kapısından geri dönmek zorunda kaldığı hatta bu uğurda o dönem toprak bile kaybettiği, bu şehri hep merak etmişimdir. Viyana bi tarafıyla büyük bir metropol, diğer tarafıyla'da tarihi,sanatı hala sokak başlarında saklayan yorgun,yaşlı bir şehir... Mozart'ın, Beethoven'ın Schubert'in yine benim adını sayamadım bir çok müzisyenin, ressamın anavatanı olan Avusturya,tam 600 asır boyunca Habsburg hanedanlığının yönetiminde kalmış.Viyana'da asırlardan beri ülkenin başkenti. Şehrin tarihi her binasında,bahçesinde, yolunda bu hanedanlıktan izler var. Bizim tarihimizde Osmanlı ne kadar önemliyse, Avusturya tarihinde de Habsburg o kadar önemli... Sözü çok fazla uzatmadan anlatmaya başlıyorum.

Schönbrunn Sarayı:

 Viyana'da ki ilk durağımız Avrupa'nın en güzel saraylarından biri olarak kabul edilen, Habsburg hanedanlığına yazlık saray olarak yaptırılan, Schönbrunn Sarayı. Saray gerçekten çok büyük ,1400 tane odası varmış. Hemen biletlerimizi kısa tur için alıp saatimizin gelmesini bekledik. Saray için iki tur var biri kısa biri uzun tur.Kısa turda önemli 22 oda geziliyor(10 Euro). Uzun turda'da Avusturya'nın Hürremi,ünlü Sisi'nin odasınında içinde bulunduğu 40 oda görülebiliyor.  Bilet almamız hiç zor olmadı, sıra beklemedik hemen müze içindeki makinelerden kredi kartınızla istediğiniz tura biletinizi alabiliyorsunuz. Yalnız, tur için istediğiniz zamanda giremiyorsunuz biletinizde turunuzun ne zaman başladığı yazıyor.Tur esnasında birer kulaklık alıyorsunuz, size gezi boyunca eşlik etmesi için. Otomatik olarak her odaya girdiğinizde açıklamaları dinleyebiliyorsunuz. Kulaklık da, dil seçenekleri arasında Türkçe'ninde olması çok güzel bir ayrıntıydı. Odaları ayrıntılı hatırlayamıyorum ama devasa büyüklükdeki yemek salonları, tavan'daki resimlerin güzelliği,  bir döneme damgasını vurmuş Sisinin ve hanedanlığın yağlıboya tabloları hala aklımda:) Turun sonunda,  bana göre saraydan  daha güzel bahçeye çıkıyoruz. Bahçe, büyükçe bir alana kurulmuş...bir tarafta sıra sıra dizilmiş heykeller, diğer tarafda yüksekliği 5-6 metreyi bulduğunu düşündüğüm  çalılıklarla yapılmış uzun ve büyük labirentler, yine labirentlerin yakınında hayvanat bahçesi... Gerçekten şimdiye kadar gördüklerim içinde en güzeli diyebileceğim bir saray... Bu arada sarayın bahçesine giriş ,ücretsiz. Çok hoşuma giden başka bir ayrıntıda, insanların gelip bu devasa bahçede rahatlıkla koşmaları,yürüyüş yapmaları,bisiklete binmeleri... Neden bizde yok diye iç geçirmedim değil:(






 Biz bu güzel havuza kadar ulaştık ama bahçenin hepsini gezmek için en az bir gün gerekli ve malesef bizim hiç zamanımız yoktu:(




    Sonraki durağımız elimizdeki şehir haritasında Museumsquarter olarak işaretlenmiş müzeler topluluğu... Tek tek gezmeye zamanımız olmadığından dışardan bakarak yolumuza devam ettik. Sonradan öğrendiğime göre burda çok güzel bir doğa müzesi varmış. Eğer zamanınız bol olursa siz ihmal etmeyin mutlaka görmeye çalışın.

Hofburg Sarayı:

Habsburg hanedanı için yapılmış bir başka saraya geçiyorum. Hofburg sarayı kışlık saray olarak yapılmış. İmparatorluk dairelerinin yanında, gümüş koleksiyonuyla birde ünlü kraliçeleri adına yapılmış Sisi müzesi var. Biraz Sisi'den bahsetmek istiyorum. Dönemin habsburg hanedanı Franz Joeseph'le 16 yaşında evlenen güzelliği dillere destan Sisi, yaşadığı ihtişamlı hayata ve güzelliğine rağmen ne yazıkki hiç mutlu olamamış. Bizdeki Hürrem Sultan'ın Avrupa versiyonu olan bu kadın ne yazıkki bi seyahatinde bıçaklanarak suikaste kurban gitmiş. Viyana'da heryerde Mozart gibi çok ünlü olan bu kadının resmini hemen hemen her yerde görürseniz şaşırmayın:)









Unutmadan,buraya geldiğinizde hofburg sarayının hemen yakınındaki ünlü Demel  pastanesine uğramayı unutmayın...

     Saraydan ayrılıp hemen karşısında ki St. Michael katolik kilisesine, Sonrada onun 200 metre ilerisindeki İçişleri Bakanlığı Katolik Kilisesine  şöyle bir bakınıp çıkıyoruz.



Hız kesmeden gezimize devam etmek istiyoruz fakat yolumuzun üzerindeki meclis binasının arka tarafındaki gül bahçesine uğramadan edemiyoruz. Bahçe rengarenk gül ağaçlarıyla dolu ve mis gibi koku etrafa yayılıyor...

      Sırasıyla belediye binasını ve parlemonto binasını da görerek Belvedere sarayına doğru yolumuza devam ediyoruz...


Belvedere Sarayı:
Sarayın yapılma amacını duyunca, geçmişteki görkemli günlerin sahibi, Avrupayı o dönem titretmiş ecdadımızla bir kez daha gurur duydum. Osmanlı devleti zamanında Viyana kapılarına dayanınca, güçlü savunmasıyla osmanlıyı geri püskürten Prens Eugen adeta kahraman ilan edilmiş ve kendisine bu saray hediye edilmiş. Eee kolaymı zamanını en korkulan devletini durdurmayı başarmış...Ama gelin görünki , sarayın hemen altındaki caddede bizim Türk konsolosluğu var ve sokağın ismi de Prens Eugen caddesi...Bilerek yapılmamış olma ihtimali çok zayıf değilmi...






Stephanplatz:

Stephanplatz, Viyana'nın en hareketli en turist çeken bölgelerinden biri. Bizde bu renkli bölgede ilk olarak Graben caddesi ne uğruyoruz.Cadde üzerinde bir veba anıtı var. Anıt, Avrupadaki .oğu veba anıtının aksine beyaz renkte,siyah değil! Sonrasında ise ünlü Stephan Kilisesini gezerek gezimizi sonlandırıyoruz. Yorgunluktan bitmiş bir şekilde hemen kilisenin yanındaki bi yerde oturup ünlü Sacher Torte'lerimizi(çikolatalı pasta)  yiyoruz. Bir sonraki gün evimize,sevgili yurdumuza dönüş yapıyoruz...









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder