31 Ekim 2014 Cuma

RECKLINGHAUSEN

19-24/10/2012_ GERMANY_RECKLINGHAUSEN

                                          
        2012 yılında, Almanya'nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinde bulunan  Recklinhausen isimli kasabasında güzel bir hafta geçirdim. Bu gezi sırasında her ne kadar Almanya'nın büyük şehirlerini görmek kısmet olmadıysa da, gördüğüm kadarı bile Ülkeyle ilgili fikirler vermeye yetti:) Alman insanı deyince akla direk disiplin geliyo dimi:) Sonuna kadar bu yakıştırmayı hakediyorlar... Son derece kurallara bağlı insanlar. Gecenin bir vakti bile yollar,sokaklar bomboş olduğu halde kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçen hiç bir insan görmedim.Biz de bu kurallara uyduk tabi:) Ayrıca son derece dakik ve erkenci insanlar. Sabahları erkenden uyanıp kelimenin tam anlamıyla arı gibi çalışıyorlar. Tipik akdeniz insanının sıcaklığını ve kurallara karşı gevşekliğini bu insanlardan beklemek büyük bir hata:) 
       Gelelim Recklinghausen'a, bu küçük kasabanın da,Almanya'daki diğer şehirler gibi hatırı sayılır miktarda Türk nüfusu var. Sokakta Türkçe bağırın en az on kişi dönüp size tepki verecektir:) Çoğunlukla, Zonguldak ilinden insanlar var. Sebebi ise tahmin edilebilir.  Recklinghausen'daki kömür madenleri...  Zonguldaktan buralara gelen insanımızın hemen hemen hepsi buradaki madenlerde çalışıyor. 
             Şehirde gezmek için tavsiye edebileceğim en önemli yer İkona müzesi. Yaklaşık 1000'e yakın bir koleksiyonu burda görme fırsatınız olacaktır.Müze ortadoks dünyasının en büyük müzelerinden biri...
           Birde Bochum Kömür Madeni müzesini ziyaret edebilirsiniz. Hayatımda ilk defa yerin altına doğru karanlık tünellerden ilerlediğim için beni fazlasıyla etkilemişti.... Yerin kaç kat dibine inip madeni gezdikten sonra, ilk resimde görülen binanın en ust kısmına yapılmış seyir terasına çıkarak manzarayı izlemeyi de ihmal etmeyin:)





            Birde Belediye Binası var... Bina her ne kadar eski izlenimi versede 1900 yıllarında yapılmış....



Burasıda en yoğun caddelerinden biri....


 Şehirden kareler...




Sırada ise eski şehir duvarlarından kalma Engelsburg kulesi var. Kule,  bir otelin bitişiğinde geçip giden yıllara inat dimdik ayakta...



27 Ekim 2014 Pazartesi

MORAVYA-UHERSKE HRADISTE

23-29/09/2013_ÇEK CUMHURİYETİ- MORAVYA

    Üzerinden fazla bir vakit geçmeden tekrar Çek Cumhuriyeti yollarına düştüm :) Kendimi ne kadar şanslı hissediyorum anlatamam...Bir önceki seyahatimde bu güzel ülkenin Bohemya bölgesindeki en güzel şehrine aynı zamanda başkenti olan Prag'a gitmiştim... Şimdiki rotam ise Moravya bölgesi... Brno'ya yarım saat uzaklıktaki çok şirin bir kasabaya Uherske Hradiste'e yol aldım ve burda unutulmaz bir hafta geçirdim.
    

 Uherske Hradiste

     Oldukça köklü bir tarihe sahip olan Moravya bölgesi, aynı zamanda bereketli topraklarında yetişen üzümleri ve şaraplarıylada ünlüdür. Biz kıl payı kaçırdık ama sizin yolunuz eylül ayının ilk haftalarında (Festival 13-14 Eylül'de) buraya düşerse, festivale katılmayı ihmal etmeyin. Bu bölgede ki insanlar kültürlerine çok bağlılar ve günümüze kadar çoğu etkinliği orjinaline bağlı kalarak yaşatmaya çalışıyorlar. Çok renkli şeylere şahit olacağınıza emin olabilirsiniz. Çünkü duyduğuma göre tüm kasaba geleneksel kıyafetleri içinde kasaba meydanında toplanarak eğlenceler düzenliyormuş. 
        Uherske Hradiste gerçekten küçük ama sevimli bi kasaba.Yürüyerek yarım saat içinde heryeri gezebilirsiniz. 





Buchlov Kalesi(Buchlov Castle):

     Yapımı 13. yüzyıla hatta daha öncesine dayanan bu kale muhteşem bir manzaraya sahip. Çoğu kale gibi bölgenin hakim bir noktasına savunma amaçlı yapılmış. Kaleye girerken girişte taşın üzerinde büyüyen bir çam ağacı göreceksiniz. Bu ağaca 'masumiyet ağacı' (the lime tree of innocence) deniyor. Rivayete göre burdaki mahkumlardan birine ölüm cezası verilir. Fakat o ısrarla masum olduğunu savunur.Ölmeden önce son arzusu sorulduğunda; kalenin taş duvarlarına bir ağaç dikmesine izin verilmesini ister.Eğer bu ağaç yeşerir ise masum olduğunun kanıtı olacaktır. İsteği kabul edilir.Gerçektende baharla birlikte kuru ağaç, yeşerir ve mahkum masum olduğunu bu şekilde ispat etmiş olur. 
          19. yüzyılın ortalarında, kalede kalan son soylu aile, kalede yıllardan beri dedelerinin birleştirdiği tuhaf koleksiyonları toplayarak küçük bir aile müzesi oluşturmuş. Tuhaf diyorum çünkü, sıra sıra dizilmiş kafataslarını,içi doldurulmuş hayvanları,kavanoz içinde gördüğüm beyni sizde görseniz en az benim kadar tuhaf bulurdunuz müzeyi... Bu müzede beni en çok etkileyen M.Ö 330'lu yıllara ait bir mısır mumyası görmekti:) Bu değişik parça kaleye düğün hediyesi olarak gelmiş...
       






                                                      _Ünlü masumiyet ağacı_







Ağaçlar arasından gördüğünüz yapı St. Barbara Şapeli....   





Buclovice şatosu:(Chateau Buchlovice)
     Buchlov kalesi zamanla ihtiyaçlara karşılık vermeyince, dönemin kraliyet mensupları,yeni bir kale yapmaya karar verirler. Ama malesef zamanla,daha konforlu ve prestijli bi yaşam sürmek isteyen kraliyet ailesi; kaleyi,18. yüzyılda şatoya çevirirler. Burda heryerde avare avare dolaşan tavuskuşları göreceksiniz. Hatta, şatonun içindeki boyamalarda da tavus kuşu figürleri dikkatinizi çekecek. Çünkü tavus kuşları, kraliyet ailesi tarafından çok saygı duyulan ve yıllarca beslenen bi hayvanmış . Bu ilginin sebebi eski bir olaya dayanıyormuş. Şatonun kale olarak kullanıldığı dönemde, bizim sevgili atalarımız buralara kadar ilerlemişler. Bölgeye keşif amaçlı gelen  Osmanlı Devleti'nin akıncı askerleri bir gece kale duvarlarından tırmanıp, gizlice  kaleye girmeye çalışırken, bu çok yaygaracı ve gürültücü olan tavus kuşları ortalığı ayağa kaldırmışlar. Herkes ayaklanmış ve Türkler kaleye girememişler. O olaydan sonrada Tavus kuşları kahraman ilan edilmişler ve kraliyet sembolleri haline gelerek bolca yetiştirilmeye başlanmışlar... Önce bu güzel şatoyu ardından da yemyeşil bahçesini dolaşalım isterseniz...








Velehrad Manastırı: (Velehrad Monestery)

   Orta Avrupada Hristiyan Kültürünün doğuşuna tanıklık eden,geçmişi 13. yüzyıla dayanan bu köklü kilise;  Hristiyanların hacı olmak için geldiği en önemli nokta. Hatta Papa II. John Paul iki kez ziyaret etmiş  burasını.






Zlin-Bata Ayakkabı müzesi:(Zlin-Bata Shoe Museum)

    Uherske Hradiste'ye yarım saat yakınlıkdaki, ünlü Bata ayakkabı fabrikasını görme fırsatı bulduk. Fabrikanın kurucusu,Tomas Bata şehre sağladığı faydalardan ötürü şehrin kurucusu olarak görülüyor. Dünyanın hemen hemen her yerine ayakkabı üreten bu fabrika dışında; Tomas Bata üniversitesini kurmuş,yine kendi adıyla anılan ve hala kullanılan yüzlerce standart dubleks ev inşa ettirmiş. Birde şehirde, bata fabrikasında üretilen ve dünyanın değişik bölgelerine gönderilen ayakkabılardan oluşan bir ayakkabı müzesi var. Müzede birbirinden ilginç, çoğu bir zamanlar giyilmiş ayakkabılar mevcut... hatta bi dönem Türkiye için yapılmış takunyaları, ayakkabıları görünce ne sevindik bilseniz:) Zlin şehir olarak çok küçük.Şehrin meydanına yakın bi yerde ünlü bir alışveriş merkezi var.fazla gezmeye vaktimiz olmadığı için biz alışveriş merkezinde bi fincan kahve içip meydana bi göz attıktan sonra şehre geri döndük....

 Bu sevimli hemster bir zamanlar birilerinin ayağını ısıtmış:(( Daha önceden kullanılmış bir ayakkabı...










Açık Hava Müzesi ve :(Archeoskanzen Modrá – open-air museum)

 Bu açık hava müzesinde, Moravya Nehrinde yaşayan birbirinden güzel çeşit çeşit balığı, kamlumbağayı canlı görme şansına sahip olacağınız küçük bir akvaryum var. Aslında tamda akvaryum denemez,bi kısmı göl, fakat alt katlara geçerek yapılmış büyük camlardan balıkları izleme şansını buluyorsunuz.Biz akvaryumu gezerken sağolsun yağmur başladı ve müzede kurulan, temsili moravya köyünü ziyaret edemedik.