16-17/10/2010_İNGİLTERE GÜNLÜKLERİM-1-
1. LONDRA
2010 yılı Ekim ayında,
evlendikten bir ay gibi kısa bir süre sonra eşimle ilk yurtdışı deneyimimizi
yaşıyoruz.Anlatmaya başlamadan önce şunu belirtmeliyimki Londra görmeyi en çok
istedğim şehirler arasındaydı ve ilk gezim ne yazıkki yeterli olmadı
benim için bir gün mutlaka daha etraflı sindirerek gezeceğime eminim:)
İlk çıkışımızın İngiltere gibi giriş yapılması diğer ülkelere nazaran
zor bir ülke olması bizi yolculuk hazırlıklarına başlarken fazlasıyla strese
sokuyo tabi:)Pasaportlarımızı çıkarıyoruz ve sıra vize
işlemlerine geliyo. kalın bir dosyayla gidiyoruz vize başvurusuna abartıp
herşeyin hem Türkçe hem de İngilizce kopyalarını çıkarıyorum. Neyseki gitmemize
bi kaç gün kala vizemiz çıkıyo:) Artık yolculuğa hazırız.
16/10/2010
İstanbuldan 4 saatlik bir uçuş sonrası Londra Heathrow havalimanına ulaşıyoruz. Eşimde bende evlilik telaşından tamamen plansız çıktığımız ve sonrasında cezasını fazlaca çektiğimiz bir maceraya başlıyoruz.
Havalimanında nereye gitsekki diye düşünüp hemen havalimanından şehir
merkezine giden metroya ulaşıp ordaki danışmadan bir şehir haritası alıyoruz:)
Bismillah deyip en ortayı parmağımızla buluyoruz:))) burası iyidir deyip iki
kafadar Piccadily Circus' a doğru yola çıkıyrz. Bu arada 4 yıl önce kişi
başı 4.5 paund veriyrz biletlere şimdi ne kadardır bilemem ama İngiltere Çook
pahalı bi yer bol parayla gidin ...
Elimizde valizlerle çıkıyoruz piccadily 'e :)
Hemen oracıkta Cupid(Aşk Tanrısı Eros: oklarını insanlara atarak birbirlerine aşık olmalarına neden olduğuna inanılan mitolojik Tanrı) heykelinin önünde ilk resmimizi çekiyoruz:)
Buraya kadar mutluyuz merkezi bir yere geldiğimizi anlıyoruz. Sonralarında
ise izlediğimiz filmlerde Piccadily Circus u her görüşümüzde hala aynı
heyecanı yaşıyoruz. Buraya kadar her şey yolunda ama bizim acilen bir otel
bulmamız gerekli. Evet biz yolculupumuza nasılsa otel buluruz canım diye çıkan
iki çaylağız:( Sonrasında aldığımız dersle gideceğimiz heryere A'dan Z'ye
planlı çıkmamıza neden olan,köyden şehre inen köylünün çektiğine benzer yorucu
ama eğlenceli yolculuğumza devam ediyoruz. Elimizde valizler iniyoruz aşağı
doğru elimizdede metroda aldığımız harita:) Bi taraftan endişeli bi taraftan
mutlu,
elimizde takır tukur valizlerimiz (Allahtan küçük boy:)) İngilterenin
sembolleri Çiftkatlı otobüsleri, kırmızı telefon kulubelerini birbirimize
göstererk ilerliyoruz. Bayağı bi yürüdükten sonra dönmeye karar veriyoruz ve
Theatre Royal Haymarket'i biraz geçince bulduğumuz adını hala bilmediğim
heykellerin bulunduğu köşeden dönüyoruz:)
İki şaşkın ver elini yürümeye devam ediyoruz yol üzerinde otel motel yok
sorduklarımızda gayet soğuk ve ilgisiz bilmiyorum demeyi tercih ediyolar ve biz
artık yorulmaya ve endişelenmeye başlıyoruz. İlerlerken büyükçe bi otel
görüyoruz ama yer yok diyo normal olarak:( Geze geze Green Park'a ulaşıyrz oradanda asıl
otellerin bulunduğu adı Sussex Gardens olan bölgeyi
öğreniyoruz. Meğer burası otel cennetiymiş:) Ve herkes burdan önceden çok uygun
fiyatlara otelini tutup rahatca gezisini yapabiliyomus..Neyse biz bunları sonradan
öğrendik. Eğer Londrada kalcaksanız bu bölgeden çok uygun fiyatlara otel
bulmanız mümkün:) Bitik bi şekilde bi otel buluyoruz çoğu dolu olduğundan
geceliğine 90 paundu sıradan bi otele bayılıp kendimizi odamıza atıyoruz.
17/10/2010
Bayılmış bi şekilde uyuyup ertesi gün kahvaltımızı yapıp otel civarını gezmeye koyuluyoruz. En yakın yer Hyde Park. Park Devasa büyüklükte insanların sporunu yaptığı ,atlarla gezintiye çıktığı yatıp güneşlendiği güzel bir yer. Parkda çok hoşuma giden herkesin özgürce düşüncesini belirttiği ve insanlarında toplanıp dinlediği bi köşe var Speakers' Corner. Biraz burdaki insanları dinleyip sonrasında Exeter'e gitmek için tren biletlerimizi alıyoruz.
17/10/2010
Bayılmış bi şekilde uyuyup ertesi gün kahvaltımızı yapıp otel civarını gezmeye koyuluyoruz. En yakın yer Hyde Park. Park Devasa büyüklükte insanların sporunu yaptığı ,atlarla gezintiye çıktığı yatıp güneşlendiği güzel bir yer. Parkda çok hoşuma giden herkesin özgürce düşüncesini belirttiği ve insanlarında toplanıp dinlediği bi köşe var Speakers' Corner. Biraz burdaki insanları dinleyip sonrasında Exeter'e gitmek için tren biletlerimizi alıyoruz.
Çoğu yeri hiç göremeden bu güzel şehre şöyle bi uğrayıp,plansiz gezimizi burada noktalayarak bir daha gelip hakkını vererek gezmeye söz vererek otelden
bavullarımızı alıp Paddington Tren İstasyonuna gidiyoruz. Artık bir sonraki
durağımıza, Exeter 'e doğru yola çıkmaya hazırız:)
Minikte olsa birkaç imla hatası görmeme rağmen çok akıcı ve güzel bir yazı olmuş.Bu sebepten tebrik ve selam ederim.
YanıtlaSilTeşekkür ederim efenim:) hatalar için gözden geçircem tekrar yazdıklarımı:)
Sil