22 Ekim 2014 Çarşamba

PRAG

09-14/06/2013_ ÇEK CUMHURİYETİ-PRAG-

     Orta Avrupa turu yapmayı planlıyorsanız, gitmeniz gereken yerlerin en başında Prag yer almalı.İki kez gitme şansını yakaladığım bu büyüleyici şehir, tam bir açık hava müzesi gibi. İkinci dünya savaşında bombalanmadığı için tüm tarihi dokusunu günümüze dek koruyabilmiş bu eşsiz şehirde çok keyifli bir hafta geçirdik.
     Prag havalimanı şehre yaklaşık olarak yarım saat uzaklıkta. Havaalanında yapmanız gereken ilk iş sizi şehre ulaştıracak kadar miktarda paranızı Çek Kronuna çevirmek olmalı. 1 Tl ortalama 10-12 Çek Kronu. Aaaa ne kadarda ucuz demeyin 1 Liraya ne alıyosanız 10 Krona da onu alabiliyorsunuz:) Döviz Kuru çok düşük olduğundan, paranızın büyük bölümünü havalimanında  bozdurmanızı tavsiye etmem. Mutlaka şehirde bozdurun ve ilk girdiğiniz döviz bürosunda değil, bi kaçına sorup en iyi fiyatı alarak bozdurun paranızı. Sokakta yanınıza yaklaşıp paranızı bozmak isteyen kişilere sakın ha güvenmeyin:) 
     Geziye kalabalık bir grupla geliyorsanız(minimum 4 kişi) en mantıklı olanı bi taksiye binip şehre ulaşmak. Ben her gidişimde 24ATP isimli bir şirketten daha önceden randevu aldım. Böylece ağır bavullar sorun olmaktan çıkıyo ve kolaylıkla otelinize ulaşıyorsunuz.Eğer geziye yalnız çıkıyorsanız, taksi pahalı olacağından toplu ulaşımı tavsiye ederim. Havalimanından  otobüs+metro yoluyla şehre ulaşmanız mümkün. Önce şehre giden otobüslere biniyorsunuz ve aynı biletle metroya aktarma yaparak şehir merkezine ulaşıyorsunuz. Biletler günlük ve tek binişlik olarak satılıyor. aldığınız biletle, otobüs, tramway ve metroyu kullanabiliyorsunuz. Günü birlik yada en fazla iki günlük bi gezi yapmayı planlıyorsanız kesinlikle tüm gün geçerli bir bilet almanızı tavsiye ederim. Böylece zaman kaybetmeden bu güzel şehirdeki görülmesi gereken her yeri görebilirsiniz. Ama bana sorarsanız,Prag için en az 3 gün ayırmanız lazım. Çünkü şehir baştan sona bir sanat eseri.Ancak her caddesini her sokağını ayrıntılı gezerek hakkını verebilirsiniz. Attığınız her adım,gördüğünüz her bina sizi büyüleyecek emin olabilirsiniz.
        Prag; Prag 1, Prag2,Prag 3 gibi 10 bölgeleye ayrılmış durumda. Biz Prag 7'de kaldık.Eski şehire(Prag 1) yürüme mesafesinde olduğu için hiç sorun olmadı gidip gelmemiz.Yürümeyi seviyorsanız, her yer yürüme mesafesinde zaten:) 
    Prag, Çek Cumhuriyetinin Bohemya adı verilen bölgesinde. Bohemya, kristaliyle ünlüdür. Bu yüzden,her yerde rengarenk, çeşit çeşit kristaller görmeniz mümkün. Hediyelik eşya olarak düşünebilirsiniz. Eğlence merkezlerine gelince, şehrin turizm potansiyeli, tarihi ve kültürel dokusu nedeniyle hayli yüksek. Hal böyle olunca da eğlence sektörüde hayli gelişmiş. Her zevke uygun mekan bulabilirsiniz.Üstelik geç saatlere kadar da şehirde her yer açık. Avrupa'nın çoğu yerinde şehirler erkenden sessizleşir,el ayak çekilir. Burda ise tam tersi gece daha renkli bir Prag görmeniz mümkün. Yeme-içme aktivitelerinizde de,  damak tadınıza uygun bir çok dünya mutfağını  bulabilirsiniz. Ben şahsen çek mutfağını çok sevdim. Et ağırlıklı beslenen bir toplum. Av hayvanlarıyla yapılan yemeklerde hayli lezzetli. Özellikle, tavşan,geyik, ördek gibi hayvanları denemenizi tavsiye ederim. 
  İsterseniz Şehirdeki belli başlı mutlaka görülmesi gereken yerlere şöyle bir bakalım:

Prag Kalesi(Prazsky Hrad): 

Yapımı yaklaşık 600 yüzyıl sürmüş bu devasa bina, şehre hakim bir noktada dikkatli bakarsanız şehrin bu en büyük binasının kalesini, hemen hemen her yerden görebilirsiniz. Kale'ye yukardan girdiğinizde sizi Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın giriş kapısı karşılıyor. 




Biz ne yazıkki sarayı gezemedik,Kale 5'te kapandığı için kaleyi gezmeyi tercih ettik. Kapıdan geçerek Çan Kulesinin ve Katedralin bulunduğu bölüme geçebiliyorsunuz. Diğer bölüme geçtiğinizde St.Vitus Katedrali'nin heybetli görüntüsüyle karşılaşıyosunuz. Daha öncede belirttiğim gibi bu heybetli binanın tamamen yapılması 600 yılı bulmuş. Dışardan hayran hayran binayı izliyoruz. Sağ olsun arkadaşımızın dürbünü sayesinde binadaki ayrıntıları yakından inceliyoruz. Binanın her tarafında kötü ruhlardan korunmak amacıyla yapılmış korkunç yaratıkların heykelleri var. Dürbünle bakarken onların korkunç yüzleri içimizi karartıyor. Dışına baka baka bitiremediğimiz bu güzel katedralin içi de başka güzel. Rengarenk vitraylar,ikonalar... baktıkça başınız dönecek:) Hemen katedralin bitişinde Çan kulesi var. Burasının en üst noktasına çıkıp şehri kalenin civarını seyredebilirsiniz. Giriş ücretli.Tam hatırlayamıyorum ama 130 kron civarı olması lazım.
















 Uzun uzun şehri izleyip,kuleye çıktığımız yüzlerce basamaktan gerisin geriye inerek hemen yakınında meşhur Altın yolu buluyoruz. Altın yolla ilgili önemli bir ayrıntı: buraya giriş saat 5'e kadar ücretli. Bu saatten sonra ise ücretsiz. Biz bu sürenin dolmasına az zaman kaldığı için ücretsiz gezdik. Buraya Altın yol denilmesinin sebebi zamanında burada kuyumcuların olmasıymış. Bazı evlerdede önemli kişiler yaşamış; Franz Kafka gibi....  Şimdi bu evler hediyelik eşya satan dükkanlarla dolu. En renkli olanları da kukla dükkanları. Sokakda birbiri ardına dizilmiş bu minyatür evleri çok seveceğinizi düşünüyorum.




      Bu arada sizlere küçük bi tavsiye, kaleye giderken metroyu değilde tramwayı tercih edin. Çünkü metronun durağı kalenin alt tarafında,Tramwayınki ise kalenin üst tarafında. Alt kısımdan kaleye ulaşmak için yüzlerce basamak tırmanmanız gerekiyo:) Hal böyle olunca üst taraftan kolayca girip saray kapısından geçip kaleyi görmek daha rahat.... 

Eski Şehir (Stare Mesto):
Eski şehir ortaçağın bütün mimari özelliklerini yansıtanşehrin en tarihi merkezidir. Burda görmeniz gereken ilk nokta Eski Şehir Meydanı'dır.(Old Town Square) Bu meydanda,hikayesi oldukça kötü olan bir anıt var. İdamlar burada gerçekleştirilirmiş vaktinde. Bu anıt ise, kiliseye başkaldırdığı için geçmişte burada kazığa geçirilerek yakılan birini sembolize ediyormuş.


Heykelin hemen karşısında yükselen bina ise St. Nicholas Kilisesi. 




         Meydanın hemen başka bir köşesinde ünlü astronomik saat var. Her saat başında, kulede gerçekleşen show'u izlemek için büyük bi kalabalık birikir. Sırasıyla 12 havarinin geçişinden sonra bir horozun kısa bir ötüşüyle gösteri sonra erer:) Nerdeyse her saat kulesinde anlatılan benzer bir olay buradada anlatılıyor. Rivayete göre saatin, ustası aynı saatten bir daha yapamasın diye gözleri oyulmuş. Buna sinirlenen usta, saati bir daha çalışamayacak şekilde bozarak, intihar etmiş. Saat, uzunca bir süre kimse tarafından çalıştırılamamış. Nasıl olduysa yıllar sonra tamir edilmiş ve günümüzde milyonlarca insanın ziyaret noktalarından biri oluvermiş.
       Saate baktığınızda 4 tanesi altta,4 tanesi de üstte olmak üzere toplam 8 tane heykel göreceksiniz. Heykeller, yapılması ve yapılmaması gereken şeyleri anlatıyor. Elinde ayna tutan, kibirliliği; altın torbası olan yahudi, cimriliği; iskelet yaşama karşı isteksizliği ve son olarak elinde bir müzik aleti bulunan ve Türk'e benzetilen heykel ise zevke ve eğlenceye düşkünlüğü anlatır.Alt kısımda ise bir melek, bir astronom,bir tarihçi ve bir felsefecidir. Ustteki 4 heykel; cimri, zevk-sefa düşkünü, kibirli ve yaşama karşı isteksiz olmamayı anlatırken, alttaki 4 heykel ise; adalete,bilime, eğitim ve astronomiye önem verilmesi gerektiğini anlatıyor.





Astronomik saatin hemen karşısında ise Tyn Kilisesi yükseliyor.


Meydandan ara sokaklara doğru, şehrin en güzel binalarından birine, belediye binasına doğru ilerleyelim. Bu bina halen aktif olarak kullanılıyormuş. Biz içine girme fırsatı bulamadık ama dışının güzelliği bizi pek cezbetti. Heykeller,armalar,işlemeler,resimler.... hepsi ince düşünülmüş sanat şaheserleri.



Belediye binasının hemen bitişiğindeki barut kapısından geçerek yolumuza devam ediyoruz. Barut kapısı, ismini zamanında buraya barut depolanmasından almış...

Eski şehir yakınlarındaki yahudi mahallesinden şöyle bir geçiyoruz. Resimdeki renkli bina bir sinagog...


Eski şehirden olabildiğine uzaklaşıp,şehrin en ünlü meydanlarından birine Vaclav meydanına (Wenceslas Square) gidiyoruz. Upuzun meydanın her iki tarafıda ünlü markaların mağazalarıyla dolu. Meydanın sonunda ise Ulusal Müze Binası var. Müzenin önünde dikkatimizi haç şeklindeki bir anıt çekiyor. Anıtın yapılma sebebinin Prag baharı  sırasında, Sovyet istilasını protesto etmek için kendini bu binanın önünde yakan Jan Palach ve Komünist dönemde öldürülen tüm insanları anmak olduğunu öğreniyoruz...




Bir sonraki amacımız Nazım Hikmet'in Prag'a geldiğinde vakit geçirdiği Slovenya cafeyi bulmak. Nazım hikmet sürgün yıllarının bir kısmını Prag'da geçirmiş ve bu cafenin müdavimlerindenmiş. Cafeyi uzun bir yürüyüşün ardından buluyoruz. Cafeye gelen her ünlünün resmi var.Duvarlar bizdeki Sultanahmet Köftecisi gibi resimlerle dolu. Hemen yüzlerce ünlünün resimleri arasından Nazım Hikmet'i buluveriyoruz. 

Cafeye giderken yol üzerinde ünlü Dancing Building yani dans eden binayıda görüyoruz.Dikkatli bakarsanız dans eden bir çift görebilirsiniz. Bina modern bir yapı ama bana sorarsanız her yeri buram buram tarih kokan bu şehirde çok eğreti duruyor.

Pragda gezerken hemen hemen her sokak başında gördüğümüz ve  bu adamlar ne yapıyorki diye ilk başta şaşırdığımız dilencilerden bahsetmek istiyorum. Prag'da dilenciler yere secde eder gibi eğilip öyle dileniyorlar. Yani yalvaran gözlerle ve uzun dualarla duygu sömürüsü yapmadan sessizce bekliyorlar. Ben dilenmek gibi gurur incitici bir eylemi bu şekilde gerçekleştirmelerini beğendim. Zira bizde dilenenler ellerini açar,bi süre peşinizden  gelir,uzun uzun yalvarır...

Charles Köprüsü(Charles Bridge)
Bu güzel Prag turumuzu şehrin en cazibeli noktalarından biriyle noktalamak istiyorum. Charles Bridge... Yani Charles köprüsü. Bu sanat eseri köprünün özelliği her iki girişinde kuleleri ve köprü boyuncada her biri farklı hikayeler anlatan heykellerinin olması. Prag geçmişten günümüze sel baskınlarıyla mücadele etmiş bir şehir. Köprüdeki heykellerde bu sel baskınların nasiplerini almışlar. Heykellerin çoğu orjinal değil,hasar gördükleri için sonradan yapılmışlar. Bizim ilk gittiğimiz zaman yine bir sel felaketi atlatmıştı şehir. nehir suları hala tam yatağına çekilmemişti.Köprünün prag kalesi tarafındaki kulenin seyir terasına çıkarak manzarayı izleyebilirsiniz. Giriş ücretli.Köprü üzerinde ise hediyelik eşyalar,takılar satan tezgahlarla Prag'ın ünlü köprü ressamları var.Köprünün diğer ucunda ise  gece geç saatlere kadar açık hediyelik eşya dükkanlarını gezebilirsiniz. Ya da sokak aralarında Discolarda,barlarda eğlenebilirsiniz. Köprünün düğer tarafı geç saatlere kadar ışıl ışıl ve kalabalık...
 Köprünün Prag kalesi tarafından olan giriş kulesi burası.

 Köprünün  bu kısmı bu seneki sel nedeniyle aldığı hasarı tamir etmek için kapatılmış.

 Bu heykeldeki parlak bronz kısma dokunursanız yine birgün Prag'a gelebileceğinize inanılıyor.

 İşte beni en çok meraka sürükleyen heykel. Kılıcıyla elini duvara dayamış Osmanlıyı hemen farkedebilirsiniz.Bu heykel osmanlı'yı temsil ediyor. Aşağıda zindanda yalvaran hristiyanlar ve yukarda elinde haç olan papazlar var. Heykel şunu anlatıyor, Tanrının yolundan ayrılırsanız ,Osmanlı gelir ve zindanda yalvaran kişiler gibi olursunuz. Fazlasıyla komik buluyorum tabi heykeli. Zira, geçmişi engizisyon mahkemeleriyle, kazıkta yakılan insanlarla,işkencelerle dolu Avrupa'nın, Osmanlı gibi egemenliği altındaki halka zulmetmeyen,saygı gösteren şerefli bir devleti böyle anlatmasına sadece gülüyorum...

 Köprünün diğer ucundaki kulesi ise sizi geç saatlere kadar kalabalık renkli sokaklara ulaştıracaktır.


Prag deneyimlerimi burada sonlandırarak bir sonraki durağımız olan Viyana maceramıza geçiyorum:) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder